Yeni bi hafta ve yeni bir ay’a başlarken umutlarımız tavan yapmaya devam ediyor, çünkü umut etmeden
yaşamamalı insan.
Ve sanırım elli yıldır çözümsüz kalan Kıbrıs meselemiz, önümüzdeki günlerde kalıcı bir çözüme doğru
emin adımlarla ilerleyecek gibi duruyor.
Daha önce de yazmıştım, gelinen aşamada hareketli bir diplomasi trafiği olabileceğinin artık belirgin
sinyalleri vardır.
Bu durumu bir meyveye benzetecek olursak, sanki bu defa meyve sağlıklı bir şekilde olgunlaşmaya
başlamıştır.
Daha önce de dönemsel olarak olgunlaşır gibi olduğu zamanlar olmuştur mutlaka, ancak ya ağaç meyveyi
tutamadı yada açan çiçek sonrasında hastalık kapan meyve bir türlü olgunlaşamadı.
Özellikle Türkiye ile Yunanistan yakınlaşması, liderlerin halkalarına verdikleri olumlu mesajlar sayesinde
tünelin ucunda bir ışık olabileceğinin kanıtı gibi duruyor.
Elbette yarın yapılacak Amerika başkanlık seçimleri bu süreci etkileyebilir diye düşünenlerdenim.
Zaten başka da çare kalmamış gibi duruyor, yoksa bu düzen daha fazla sürdürülebilir değil.
Kıbrıs Türk toplumu elli yıldır süren ambargolar altında yaşamak zorunda bırakıldı, bu süreç daha ne
kadar devam edecek.
Daha ne kadar çözümsüzlüğün çözüm olduğu ideolojisi ile yaşamaya devam edeceğiz.
Neyse göreceğiz bakalım, dediğim gibi yeni hafta, yeni bir ay ve yeni umutlar.
**
Bütçe açığı konumuz var, hepimizce malum bütçe açığı, bir ülkenin kamu harcamalarının kamu
gelirlerinden fazla olması durumunda ortaya çıkar ki biz de durum tam olarak budur.
Hep söyledik söylemeye de devam edeceğiz, Devletimiz beklenen düzeyde vergi toplayamıyor veya diğer
gelir kaynaklarından yeterli geliri elde edemiyorsa bütçe açığı illaki oluşacaktır.
Ekonomik durgunluk dönemlerinde, vergi gelirleri azalabilir doğaldır, çünkü bireylerin ve şirketlerin
kazançları haliyle düşer.
Devletin eğitim, sağlık, altyapı ve savunma gibi alanlarda büyük harcamalar yapması veya sosyal yardım
ödemelerini artırması da bütçe açığına yol açabilir.
Belirli dönemlerde verilen hayat pahalılığı da kamu maliyesini zorlayan maaş kalemlerindendir.
Çünkü biz hayatı ucuzlatamadık, aksine HP vererek hayatı daha da pahalılaştırdık.
Başka bir sebep ise, özellikle kamu borçları ve buna bağlı borç faiz ödemeleri de bütçede büyük bir yük
oluşturur.
Ekonomideki durağanlık doğal olarak ekonomik büyümeyi yavaşlattığında, devlet gelirleri azalırken
sosyal yardımlara olan ihtiyaç artar. İşsizlik oranlarının yükselmesi, sosyal güvenlik ödemelerini ve diğer
devlet yardımlarını artırır, bu da bütçe açığını büyütebilir.
Yüksek enflasyona maruz kalmak, faiz oranlarının yükselmesi ve gelecekteki ekonomik istikrar açısından
riskler yaratır ki bunu yaşıyoruz ve sanırım bir süre daha yaşayacağız gibi duruyor.
Yine ülkemizin son yıllardaki lokomotif sektörlerinden “inşaat sektörü” Annan planı dönemine benzer bir
sürecin içine girerek neredeyse durma noktasına geliyor.
Yabancılara mal satışı konusunda alınan kararlar, bu sektörü derinden etkilemiş durumda.
Alınan kararın doğru mu yanlış mı konusuna girmeyeceğim, ancak bu karar ile durağanlaşan veya durma
noktasına gelen inşaat sektörü yanında bir çok paydaş sektörün de etkilendiğini görebiliyoruz.
Hal böyle olunca da, Devlete akan gelir de azalmaya başlamış durumdadır.
Neyse enseyi karartmayacağız yeni bir hafta, yeni bir ay ve umutlar tavan yapmış durumda.
Biraz gayret biraz özveri, herşey güzel olacak.
Kalın Sağlıcakla…