Kıbrıs’ın Kuzeyinde yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde son yıllarda yaratılan düzenin çok az sayıda yüksek gelirli insan ve çok sayıda az gelirli insan yaratma yolunda gittiğini söyleyebiliriz.
Ülkemizde ortalama maaş alan veya küçük çapta iş yapan birçok insanın en büyük derdi artan pahalılığa karşı gelirlerinin gittikçe artan giderlerini yeterince karşılayamayacak duruma gelmiş olmasıdır.
İnsanlar ekonomik zorluklardan söz ederken yollardaki arabalar, kalabalık, devam eden inşaat furyası, restoran ve casinoların haftanın üç günü dolu dolu çalışması ülkedeki ekonomik durumun ortalama geliri olan birçok insanın anlattığı gibi olmadığını göstermektedir.
Konunun esası bu canlılığın adil bir dağılım ile vatandaşların eline geçmediğidir.
Adil dağıtım herkesin eşit gelir alması değil , herkesin normal yollardan kazanıp vergisini verdiği ve gelirlerin yani vatandaşların kazançlarına göre birikim sağlayacak bir duruma gelmesidir.
Bugünkü yapısı ile ekonomik durumumuz ne eline çok para geçen ne de az geçen kimseye servet birikimi yapma imkanı vermemektedir.
Bugün büyük paralar kazandığı görülen birçok iş insanı ve çalışanın reel olarak gelecekte bu kazançlarını ilerdeki nesillere taşıma imkanı çok azdır. Çünkü sistem sadece alıp verme ve şişirilmiş bir refah ortaya koymaktadır.
Neden gelecek yıllarda bundan sonraki nesillere servetlerin taşınamayacağına bakarsak konunun ekonomik olduğu kadar siyasi ve sosyolojik bir sorun olduğunu görmemiz gerekir.
Bugün itibarı ile hükümetin çizdiği ekonomik model tasarruf değil harcama üzerine kurulmuştur.
Bu model ülkede canlı bir ekonomik yapıyı sağlamış olsa da ekonomik canlılığı sağlayan sektörlerin ülkeye olan katma değerine de bakmak gerekir.
Bugün itibarı ile ekonomide etkin olan gelişme inşaat ile sağlanmıştır. İnşaat da emlaka olan talebe bağlı olarak gelişmiştir.
Emlaka olan talebin her zaman yükselişte olmadığı ekonomik ve siyasal nedenlerle farklı yerlere yönelebileceğini sadece dünya ekonomi tarihi değil bugünlerde yaşamakta olduklerımız da göstermektedir.
Bu nedenle bugün inşattan gelen ve harcanan paranın sürdürülebilirliği yoktur ve dünya ekonomi tarihi bunun örnekleri ile doludur.
İşte ülkedeki sorunun ana temeli de budur.
Hükümet emlak ve dolayısı ile inşaat sektörü rahatlığı ile ekonomie sürdürlebilirliliği ve kalıcı yabancı sermayeyi teşvik edici önlemleri unutmuştur.
Sadece unutmakla kalmamış bugün yarattığı düzenin aniden durması ile oluşabilecek krizlere karşı da kendini hazırlamamıştır.
Yanımızda adanın tümünde siyasi ve ekonomik bir üstünlük kurmaya çalışan ve kendini adanın tek sahibi ve işvereni olarak gören Kıbrıslı Rumların faaliyetlerini de dikkate alan, uluslararası normlara göre ekonomik ilişki ve politika geliştiren bir yaklaşım ortada görülmemektedir.
Bir taraftan tanınma isteyip diğer taraftan uluslararası normlar dışında birçok faaliyetin uluslararası hukuk ve ticaret kuralları dışında faaliyet gösterilmesi, ülkenin sürdürülebilir bir ekonomik yapı oluşturmasına imkan vermemektedir.
2004-2006 yılları arasında ülkenin her türlü uluslararası uygulmaya uyum sağlayıp ülkeyi dünyaya açma politikaları üzülerek söyleyeyim ki 2006 yılından itibaren ya yavaşlatılmış ya da dikkate alınmamıştır.
Dünya değişiyor. Şiddetle,zorbalıkla, terörle bir ülkede etkin olma devri kapanmakta ve yavaş yavaş ululuslararası teamüllere uygun hareket eden ülkelerin daha da etkin olacağı bir döneme doğru gidilmektedir.
Dünyanın bugün yaşanan krizlerinin birçok dengey değiştireceği, sonunda uluslaraası teamüllerle çalışan ülkelerin etkin olacağı bir döneme giriyoruz.
Bugünkü yapısı ile KKTC gelecekte oluşacak dünya düzenine ayak uyduracak bir konumda görülmemektedir . Bu da geçen haftalarda eski Avrupa Merkez Bankası başkanı Draghi’nin bir sözünü hatırlatmaktadır.
“Harekete geçmezsek, ya refahımızdan, ya çevremizden ya da özgürlüğümüzden ödün vermek zorunda kalacağımız bir noktaya geldik”.