1. Haberler
  2. Teknoloji
  3. Japon mucizesinin sırrı ne?

Japon mucizesinin sırrı ne?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Japonya her yönüyle öylesine farklı bir ülke ki attığınız her adımda sizi yeni bir sürpriz bekliyor Kendilerini bombalayan Amerika’ya kendilerini yanlışlarıyla yüzleştiren ve onlardan kurtaran bir ülke olarak bakıyorlar Sokaklarda, caddelerde çöp tenekesi yok ama kentler pırıl pırıl Japonya tuvaletlerindeki konfor ve ülke genelindeki standardı dünyanın başka bir yerinde görmek mümkün değil.

İş ve tatil nedeniyle çok ülke gezdim. Uzak Doğu, hep çok uzak geliyordu. Gerçekten de uzakmış.

Giderken de, gelirken de bir gününüz yollarda geçiyor. Değiyor mu? Fazlasıyla değiyor…

Hollywood filmleri ve Güney Kore seyahati sonrasında Japonya’ya karşı sanki bir ön yargı oluşmuştu. İlle de Uzak Doğu olacaksa tercihimi dünyanın gelecekteki patronu Çin’den yana kullanmalıydım. Ama bizim öncü seyahat grubu ille de Japonya deyince rotayı değiştirdik.

Çin’in çok azını, çok kısa bir sürede gördüğüm için bir kıyaslama yapmak mümkün değil ama Japonya’yı görmemek eksiklik olurdu.

Her yönüyle öylesine farklı bir ülke ki attığınız her adımda sizi yeni bir sürpriz bekliyor.

Bazen şaşırıyor, bazen bu kadarı da olmaz diyor, bazen okyanusu geçmişler ama derede boğuluyorlar diyorsunuz. Bazen de “dahası olamaz” noktasına geliyorsunuz ama günün sonunda gezmekten ne kadar yorulsanız da “gelmeye değdi” diyorsunuz.

Sanki içimizden biri gibiler ama bize çok uzaklar, görünüşte diğer çekik gözlülerden hiçbir farkları yok gibi yerleşik bir algı söz konusu olsa da çok farklılar…

İlk şaşkınlık!

Pek çok ülkeye giderken daha

vize aşamasından itibaren hep bir tepeden bakışla karşılaşırsınız.

Çektirmedikleri eziyet kalmaz, pasaport kontrolünde bile “ne işiniz var buralarda” bakışı atarlar.

Sadece size, bize mi, herkese öyleler. Bu yüzden bazı ülkeler var ki zorunlu olmadıkça insanın gidesi gelmiyor…

Japonya’ya vize yok

Pasaport kontrolünden geçerken ise istisnasız herkese en özel misafir hizmeti veriyorlar.

Bankoya geldiğinizde saygıyla yerlerinden kalkıyor, içten bir tebessümle ellerini göğüslerinde birleştirip hoş geldiniz selamı veriyor, 15-20 saniye içerisinde işleminizi tamamlıyor ve tıpkı alırken olduğu gibi iki eliyle zarifçe tuttukları pasaportu yine aynı zarafet ve teşekkürle size geri veriyorlar.

Başlangıçta çok abartılı gelen bu hizmet anlayışı orada kaldığımız 10 gün süresince ve dönüşte de hiç değişmedi. Sadece turistlere karşı mı böyleler? Hayır.

Kendi aralarındaki iletişim şekli de bu yönde. Ne fazla, ne eksik…

Hiç alışık olmadığımız bir şekilde kendinizi önemli ve değerli hissettiriyorlar ve bunu bir yaşam biçimi haline getirmişler.

Asansöre binerken, müzeye girerken, restoranda sipariş verirken ya da alışveriş yaparken her yerde aynı tevazu…

Büyük değişim

1800’lü yıllarda kendi içlerinde yaşadıkları reformla mağrur bir ulus olmuşlar, İkinci Dünya Savaşı’nda yedikleri atom bombalarıyla da pişmanlıklarından arınmaya ve ülkeyi sıfırdan yeniden inşa etmeye çalışan bir topluma dönüşmüşler.

Güçlü tarihi ve gelenekleri olan bir ülke olarak üzerlerine atılan atom bombalarının kendilerini sosyolojik olarak nasıl etkilediğini hep merak etmişimdir.

İlk günden son güne kadar onun etkilerini öğrenmeye, görmeye, sorgulamaya odaklandım. Sonuç şaşırtıcı olmanın da çok ötesindeydi.

Eş kontenjanından uzunca bir süredir Japonyalı olan Rehberimiz Uğur Kızılca’yı ve turdaki diğer konukları, bu yöndeki sorularla bazen sıkma noktasına getirdiysem de çok öğreticiydi.

Gezme, yeme içme, alışveriş ve diğer ayrıntılar kadar önemliydi.

En azından benim açımdan…

Halen yürürlükteki anayasalarını Amerikalılar yapmış! Özellikle gençlerde büyük bir Amerikan hayranlığı var. New York’taki Özgürlük Heykeli’nin aynı orada da var.

Ders kitaplarında olduğu gibi ülke genelinde de, kendilerini bombalayan Amerika’ya ders verilmesi ya da intikam alınması gereken bir devlet olarak değil, kendilerini yanlışlarıyla yüzleştiren ve onlardan kurtaran bir ülke olarak bakıyorlar.

O günleri yaşayanların acıları ne kadar derinden olsa da sanki ya bastırılmış ya da artık kabullenilmiş gibiydi.

En şaşırtıcı uygulamalardan birisi ise trafiğin ters yönde olmasıydı.

Böylesine gelenekçi ve Amerikan etkisinde olan bir ülkede trafik niye tersti? Cevabı da bir o kadar ilginçti!

1860’larda Meiji dönemi başlamış. Meiji’nin amacı izole ve geri kalmış ada toplumunu Batı modelini izleyen bir dünya gücü haline getirmekmiş, getirmiş de.

Bunu, bir kaçı dışında tümü yurt dışında eğitim görmüş genç danışmanlar heyeti ile başardığı söyleniyor.

Danışmanların çoğu İngiltere’de öğrenim görenlerdenmiş. Ters trafik onların mirası deniliyor.

Meiji döneminden sonra ülke o kadar güçleniyor ki, Çin’i işgal ediyor ve atom bombalarına kadar, dur durak bilmiyor… Şu anda parlamenter monarşi ile yönetiliyor. İmparator var ama sembolik. Halk nezdinde ise itibarı sonsuz.

Parlamento ve siyasetçiler var, etkileri çok güçlü değil. Seçimlere katılım oranı dörtte bir! Asker ise yok gibi.

Peki ülkenin güç odakları hangileri? Güçler ayrımı ve gelenekler öylesine kök salmış ki öne çıkan şu demek yanıltıcı olur.

Sokaklar ve tuvaletler?

Japonya bir adalar ülkesi, nüfusu 130 milyon ve yüzölçümü bizim yarımız kadar. Çok daha enteresanı topraklarının yüzde 80’i orman! 

Tabiatın onlar için önemi bir başka. Bayramlarının ve inançlarının temeli doğaya saygı ile şekillenmiş. 

Temiz ülke 

Şintoizm ve Budizm öne çıkan dinler gibi gözükse ve binlerce tanrı var şeklinde bir algı söz konusu olsa da onlar için tanrı değil, saygı duydukları, inandıkları, her zaman yanlarında hissettikleri ruhlar var. Ve neredeyse onların hemen hepsi de rüzgar, yıldırım, güneş gibi doğa ile ilintili… 

Sokaklarda, caddelerde çöp tenekesi yok ama kentler pırıl pırıl. Ne bir sigara izmariti görebilirsiniz ne de bir atık. 

Hemen her yerde yüzlerce, binlerce alışveriş ve yiyecek mekânı var ama sokakta elinde bir şey yiyerek giden görmek mümkün değil. 

Sırrını daha ilk günden öğrendik ve bu kurala biz de harfiyen uyduk. 

Otobüs ve otel odalarında küçük poşetler var. Yola çıktığınızda onu cebinize koyuyorsunuz, olası tüm çöplerini ona atıp ya akşam otele getiriyor ya da duraklama noktalarındaki çöp konteynırlarına atıyorsunuz. Aksini yapmayan yok gibiydi. Dışarılarda ya da gezi alanlarında da belirlenmiş özel alanlar dışında, öyle istediğiniz yerde sigara içemiyorsunuz. Yiyecekleri de ya restoranlarda ya onlar önünde size ayrılan noktalarda yedikten sonra yola devam ediyorsunuz. 

Dubai’de otobüs duraklarında klima ve Rolex duvar saatlerini görünce çok şaşırmış, “zenginlik demek ki buymuş” demiştim ama Japonya tuvaletlerindeki konfor ve ülke genelindeki standardı dünyanın başka bir yerinde görmek mümkün değil. 

Teknolojik klozetler en lüks yerlerde ne ise toplu yaşam merkezleri ve en ücra köşedeki gezi alanlarında oydu.  

Pırıl pırıl temiz, ısıtmalı, sıcak sulu, kurutmalı. Ne istiyorsanız bir tuşa basmanız yeterli… 

SATIR BAŞLARI…

Hayatın içine biraz daha girmeye ve sorgulamaya devam edeceğiz. İşte bazı satır başları: 

■ Sandığa neden gitmiyorlar? 

■ Bodrum mu pahalı, Tokyo mu? 

■ Neye inanıyorlar, nasıl dilek tutuyorlar, dilekleri kabul olunca ne yapıyorlar? 

■ Hiyerarşi sıralamasında en önde kimler geliyor? 

■ Trafik sorununu nasıl çözmüşler? 

■ Turizme neden mesafeliler? 

■ Din mi, kader mi? 

■ Japon’u, Çinliyi, Koreliyi birbirinden nasıl ayırt edersiniz? 

■ Teknoloji yaşamın neresinde? 

■ Ekonomi tıkırında mı yoksa? 

■ Dost ülkeler, sıkıntılı komşular… 

■ Asgari ücret ne kadar, günde  

kaç saat çalışıyor, ne kadar maaş alıyor,  

kaç yaşına kadar çalışıyorlar? 

■ Japonya’nın enleri… En uzun asma köprü, en uzun tünel, en yüksek kule? 

■ Diploma mı, yetkinlik mi? 

■ Japonya mafyası Yakuza 

■ Çizgi film çılgınlığı anime 

■ “Etin Kralı” Kobe 

■ Aşırı dozdaki nezaket abatılı mı, göstermelik mi, gönülden mi? 

■ Sakura, bonsai, sushi, omilage, chopstick?.. 

■ Elektrik tellerinin yarattığı görüntü kirliliğine neden seyirci kalıyorlar? 

■ Mutfağı, doğası, otelleri, tapınakları, parkları ve Japonya’yı Japonya yapan diğer ayrıntılar… 

Öğrenciler her yerde

Bir turist olarak nereyi ziyaret ettiysek gelenlerin en az üçte biri hatta bazı yerlerde yarısı, her yaştan okul üniformalı öğrencilerden oluşuyordu. Başlarında öğretmenleri, sırtlarında çantaları, ellerinde fotoğraf makinaları sanki farklı diyarlardan gelen bizler gibi ülkelerini tanımaya çalışıyorlardı. Onlar da bizimle birlikte tüm ülkeyi dolaşıyordu. Ülkelerini tanıma, geleneklerini öğrenme, değerlerine sahip çıkma adına yapılan bu geziler, eğitimin olmazsa olmazı olarak kabul ediliyor.

Yarın: Tapınaklar, alışkanlıklar, garsonsuz restoranlar, sanat ve çay seremonisi…

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Japon mucizesinin sırrı ne?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir