1. Haberler
  2. Genel
  3. İdam Cezası Artan Şiddet Olaylarına Neden Çözüm Değil?

İdam Cezası Artan Şiddet Olaylarına Neden Çözüm Değil?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçtiğimiz ay içinde, 26 suç kaydı olduğu belirlenen 19 yaşında bir genç, bir polis memurunu katletti. Toplumsal infiale yol açan hemen her olayda olduğu gibi, galeyana gelen duygularla yükselen “idam” ve işkence talepleri etrafında dolaşan sesler; yakalanan şüpheliye polis tarafından çöp poşeti giydirilmesi, hayvan toplama aracıyla dolaştırılması gibi uygulamalarla karşılık buldu. Şüphelinin annesi “defalarca ihbar ettim polise, devlete yalvardım, ‘bu çocuk madde bağımlısı, madde satıyor’ dedim, gelip almadılar, hiçbir şey yapmadılar” diye konuştu.

Bu olaydan yaklaşık iki hafta sonra, bir başka 19 yaşındaki genç erkek, yine 19 yaşındaki iki genç kadını korkunç bir şekilde katletti.

Türkiye, adeta sürekli el yükselten bir vahşet döngüsüne girmiş gibi, her biri öncekini unutturan bu cinayetler karşısında yeni bir galeyana kapıldı. Ama katil bu sefer intihar ettiği için, “idam!” çığlıklarımız ve belki bizi bir nebze rahatlatacak işkence veya kötü muamele görme arzularımız kursağımızda kaldı adeta. 19 yaşındaki failin defalarca psikiyatri muayenesine girdiğini, daha önce intihara kalkıştığını, uyuşturucu madde bağımlısı olduğunu, daha önce çektiği bazı videolarda maktulleri öldürmek istediğinden açıkça bahsettiğini öğrendik bu sefer de.

19 yaşında gençlerini suç makinelerine, canavarca hisle cinayet işleyebilen katillere veya vahşice katledilen maktullere dönüşmekten alıkoyamayan bir toplum; hukuk sisteminden sağlık sistemine, eğitim sisteminden aile ilişkilerine kadar bütün bir toplumsal organizasyonunu masaya yatırıp düşünmek zorunda. Bütün bunlar, temeli çok derinlere inen problemlere işaret ediyor.

Toplum olarak bütün bu problemlere soğukkanlılıkla kafa yormak ve çözüm aramak yerine; hemen bütün hıncımızı döküp boşaltabileceğimiz bir suçlu bulmak, böylelikle bütün sorumluluğu üstümüzden atıp rahatlamak istiyoruz sadece. Aklımıza gelen, en kolay çözüm bu çünkü, diğerleri için ciddi bir emek ve mesai ayırmak, uzun uzun düşünmek gerekiyor. Kendimize, bütün toplumsal organizasyonumuza eleştirel bir gözle bakabilmek gerekiyor. Ama asıp kesmek, işkence ve kötü muameleye başvurmak, böylelikle vicdanları “tatmin” edip bir sonraki korkunç cinayete kadar uykumuza kaldığımız yerden devam etmek daha çekici geliyor.

Bu sadece kolaycılıkla alakalı değil elbette, toplum olarak intikam duygusuyla adaleti birbirine karıştırıyoruz. Bilakis, intikam duygusuyla yapılan herhangi bir şeyden adaletin çıkmayacağını idrak etmemiz gerekiyor. İşkence ve idam gibi uygulamaların suç oranlarını düşürmediğine dair yapılmış pek çok bilimsel çalışmayı dikkate almamız, bütün sorunlarımıza da rasyonel ve soğukkanlı bir şekilde hem bilimsel yönteme hem de ceza hukukuna temel teşkil eden muhakeme ilkelerine uyarak düşünmemiz, kafa yormamız gerekiyor.

2010 Güney Kore yapımı “Şeytanı Gördüm”, şiddet dozu oldukça yüksek bir suç ve gerilim filmi.

Sadece Güney Kore sinemasının değil, bütün sinema tarihinin şaheserlerinden biri olan Oldboy filminin yıldızı Choi Min-Sik, bu filmde kadınları kaçırıp vahşice öldüren psikopat bir katil olarak karşımıza çıkıyor. (Yazının bundan sonrası filmi izlemeyenler için spoiler içerir ama gerçek sinefiller spoiler yemekten korkmaz diyerek devam ediyorum.)

Kötü adamın öldürdüğü kadınlardan birinin eşi, özel ajandır ve polisten bağımsız olarak katilin peşine düşer. Çok geçmeden yakalar ve uzun soluklu bir işkenceye girişir. Hemen öldürmeye niyeti yoktur; avına bir takip cihazı takıp serbest bırakır, ertesi gün tekrar yakalar, biraz daha işkence yapar, sonra tekrar bırakır. Bu şekilde bir döngü ile devam eden filmin sonlarına doğru, kurbanının yeteri kadar acı çekip çekmediğini, yaptığı kötülükten pişman olup olmadığını sorgulayan, kendisine yalvarıp af dilemesini bekleyen başkahraman, beklemediği bir cevap alır. “Şu saçmalığa bir son ver artık” der kötü adamımız, “çoktan kaybettin, görmüyor musun?”

Burada başkahramanın kaybetmesinin sebebi, kötü adamın acı ve korku duyma yetisi sakatlanmış, hastalıklı biri olması değil sadece; kendisinin de uyguladığı şiddetle karşısındaki gibi vahşi birine dönüşmüş olması. Nitekim hiç de mutlu olmuyor bütün bu işin sonunda, katledilen eşinin intikamını vahşice alarak. Çünkü intikam arzusunu vahşetle tatmin etmeye çalışmak, insanı iyileştiren, acısını dindiren, huzura kavuşturan bir şey değil; bilakis daha da sağlıksız hale getiren bir şey. Her ne kötülük yapmış olursa olsun, bir insana işkence uygulamak, sizi daha sağlıklı bir insan haline getiremez.

Toplum olarak da şiddete karşı daha fazla şiddete başvurarak sağlıklı bir toplum olamayacağımızı, sorunlarımıza kalıcı ve nitelikli çözümler üretemeyeceğimizi idrak etmemiz gerekiyor artık. Her ne sebeple olursa olsun, bir insana işkence yapılmasını izleyen ve onaylayan bir toplumun kalıcı bir huzura ve barışa kavuşmasına imkân yoktur.

Nietzsche’nin dediği gibi: “Canavarlarla savaşan kişi dikkat etmeli; ki kendisi de bir canavara dönüşmesin. Çünkü uçuruma uzun süre bakarsan, uçurum da sana bakar.”

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
İdam Cezası Artan Şiddet Olaylarına Neden Çözüm Değil?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir